Sosyolog yada felsefeci değilim ya da bir akademik kariyerim
yok ancak bu kadar boş konuşanın olduğu bir ülke-Dünya’da benimde söyleyecek
elbet bi kaç kelimem olacaktır(Boş konuşan olarak yada dolu konuşmaya çalışan
biri olarak). Şu zamana kadar söylemekten ziyade uygulama boyutunda yer aldım
ama sosyal ahmaklık kurbanı olmak kaçınılmaz oldu çünkü düşünmeyi bilmeyen ve
bu hastalık içinde yetişen bir topluma ahlaki kimi felsefik ahlaki değerlerle
eylemlerde bulunmak sosyal ahmaklığa yol açabilir.
Başta söylediğim gibi sosyolog yada felsefeci
değilim-akademi kelimesini özellikle kullandım- ancak bu cümle düşünce
boyutumuzla ilgili çarpıcı bir eleştiri aslında ama okunduğunda anlaşılmayacak
kadar gizli. Nedir bunun espirisi, bir bilgiye sahip olmak o donanımla konuşmak
için belirli bir sıfat gerekiyor mu? Toplumumuzun temel sıkıntısı aslında bu
özellikle akademik anlamda genellikle maddiyata yada şöyle söyleyelim gördüğümüz şeylere
değer veriyoruz ve bunları elde etme çabasıyla binlerce yıl önceden günümüze
gelen ahlaki değerlerle toplum oluşturma aşamasından geri kalıyoruz.
Çok iddialı yada çok ego sahibi olarak görebilirsiniz ancak
kaçınılmaz gerçek olarak gördüğüm şey,Platon,Aristo, Lokman Hekim, İbn-i Haldun
ve diğerleri doğal ortamında var olan bir bilgiyi düşünce yolu ile keşfetmiş ve
insanlığa sunmuştur. Benzer dönemlerde ya da farklı dönemlerde aynı bilgi
birbirinden bağımsız olarak ortaya konulmuştur ve konulmaktadır.Aynı düşünceyi
okumanız sizi aynı konuda fikri ortaya çıkaran kişiyle eşit yapar mı? Bilien en
iyi örnek olduğundan söylüyorum, İbn-i Haldun’un Asabiyet teorisini sular
seller gibi ezberleseniz İbn-i Haldun’un ile o bilgi konusunda yarışabilir
misiniz? Tabii ki söz konusu olamaz çünkü İbn-i Haldun o teoriyi üretirken o
bilginin öz suyundan içmiştir.
Eee yani ne olmuş denebilir, şu olmuş ki bilginin öz suyuna
temas etmeyi bırakın yakınından bile geçmeyi becerememiş ve hatta bu konu
hakkında zerre bilgisi olmayan bizler kopyala yapıştır insanlar olarak günümüz
dünyasında yerimizi alıyoruz. Her insan farklıdır,evet ama insan bir bütün
olarak farklı olmalıdır. Yani zevklerinden düşüncelerine kadar, ancak biz her
insan farklıdır dediğimizde maalesef genel olarak o kişinin renk-zevk
konusundaki farklılıklarına değiniriz çünkü fikir-düşünce üretmekten aciz
durumdayız maalesef.
Hocalarımız ders anlatıyor,dinliyoruz ve orada aldığımız
bilgilerle sorumlu olarak sınavlarımızı geçiyoruz. Bravo çok başarılıyız!!! .
En iyi ihtimalle hocalarımız, kendi fikirlerini kopyaladı ve biz zihinlerimize
yapıştırdık. Demokrasi,İnsan Hakları gibi kavramların öz anlamında neler olduğu
konusunda ve hatta devlet kavramının özünde ne olduğu konusunda kaç kamu
yönetimi mezunu kaç uluslar arası ilişkiler mezunu gerçek anlamda fikir sahibi
?
Yukarıda maddiyatçılıktan bahsetmiştim, bunun günümüzde
karşımıza çıkacak uygulamaları için kendiMize bakmamız hali hazırda yeterli ve
fakat maalesef devlet aklı da farklı işlemiyor maalesef. Bir İİBF li ve kendini
yetiştirmeye çalışan bir genç olarak Allah belamızı versin demek istiyorum
ancak bu yazıda güzel durmaz. İİBF öğrencileri olarak FİKİR üretme kapasitesi-
yönetim kapasitesi yeterli derecede verilmediği gibi bu konulara gram değer
verilmiyor. Eğer ortalamanın büyük miktar üzeri(Ancak çokta değil) ve altında
bir üniversitedeyseniz bunu rahatlıkla görebilirsiniz. Ve maalesef devlet aklı
da farklı değil ve hatta devlet aklının bir sonucudur bu. Kimseyi yargılamak
istemiyorum ancak devlet aklının verdiği fonlara göz attığımızda ortaya fikri
değil, kopyala yapıştır maddi değer verenlerin her zaman önce olduğunu
görüyoruz maalesef. Bir yükseklisans öğrencisi olarak Tübitaktan fon alma
imkanımız yok, yani lisans döneminde ve hatta lise çağında değer koymak
isteyenlere neden bunun için fon açılmaz anlamak mümkün değil. Maddi olarak bir
değer(!) ortaya koyacaksınız devlet aklı her zaman arkanızda. Peki nedir bu
değer, en iyi ihtimalle yurtdışından bir ürünün benzerini burada yapmak. Cık
cık cık… Ekonomik gelişim kültürel
altyapı olmadan ne derece başarılı olur
Son olarak toplum içinde hep bir adım önde olması gereken uluslar
arası standartlarda olanlarına akil diyebileceğimiz akademik duruma kısaca
değinmek gerek. Bi kaç kelime zaten yetecektir durum o kadar vahim. Üretmesi
gereken kişilerimiz maalesef kopyala-yapıştıırdan ileri gitmiyor. Yukarıda sayılan
ve tarihte niceleri bulunan kişilerin akademik ünvaları neydi acaba ve bu
ünvanları almak için ne yaptılar. Günümüzde çakma doktora tezleri ile dolu
akademik dünyamız genel olarak içler acısı durumda maalesef. Değer üretme yarışından ziyade unvan peşinde
koşmak ne derece doğru. Profesör olunca daha çok mu bilgi sahibi olunuyor? Yani bilgi bilgi için midir bilgi unvan için
midir?
Sonuç olarak ımmmm?
Sonuç yok aslında devam eden bir süreç var ve o süreçte savrulmaya devam
ediyoruz. Sosyal ahmak olarak ne yaparsanız yapın bu ülkede anlaşılmanız söz konusu
değil. Çünkü maddiyata önem veren ve düşünce tembeli bir toplumuz maalesef. X
kişisine bir tezinden dolayı Tübitak yada bir başka kurum tarafından verilen
bir ödül, tezin içeriğine bakılmaksızın toplumun genel takdirine mashar olur. Değerlendirme
kriterlerimiz maalesef zayıf. Sosyal ahmaklık ise baki her konuda. . .
Bilgi dolu günler…
NOT: Yazı biraz karışık olmuş olabilir,gece gece bu kadar
oluyor. Aslında toplarlayıp yazmak güzel
olur. Konuyla ilgili milletvekillerimizden de örnek verilebilir ama umarım
başka bir yazıda konuyu daha derli toplu daha ne anlatmak istediğinin farkında
olarak yazarım. Ama söz vermiyorum.
Tübitağın bakış açısı için linke tıklayabilirsiniz. http://forum.tubitak.gov.tr/viewtopic.php?f=146&t=1663
. Şunu da belirtmek gerekirki Ulusal
Ajans gençlik projelerinde kişilerin hesabını 20.bin Euronun üzerinde para
yatırırken verilen cevap ne kadar tatmin edebilir !!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder